DİNDE BASKI VE ZORLAMA YOKTUR

İslam baskı ve zorlamadan uzak, barış ve hoşgörü dinidir

Son dönemlerde birtakım çevrelerde İslam ahlakı hakkında yanlış bir izlenimin hakim olduğu görülmektedir. Kuşkusuz ki bu durum, din ahlakı hakkındaki bilgi eksikliğinden ya da hatalı bilgilendirilmelerden kaynaklanmaktadır. Bu izlenime sahip kişiler, kendilerine “din ahlakına gore yaşayan bir toplumun baskı altında yaşayacağı” yanılgısı telkin edildiği için bu üstün ahlakın bir topluma getireceği güzellikleri gereği gibi fark edememektedirler. Oysa bu yanlış düşüncenin aksine, Yüce Rabbimiz’in Kuran’da bildirdiği ahlak, baskıdan ve zorlamadan uzak, sevgiye, saygıya, hoşgörüye, adalete dayalı üstün bir ahlaktır. Bunun bir sonucu olarak da islam tarihi, değerli Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav)’in ve diğer İslam büyüklerimizin her fikirden ve inançtan insana karşı hoşgörü örnekleri ile doludur.

islam huzur3
İslamiyet’in temeli olan ve tüm Müslümanlara bir öğüt ve rehber olarak indirilmiş olan Kuran’da bildirilen ahlak; sevgi, şefkat, merhamet, tevazu, fedakarlık, hoşgörü ve barış kavramlarına dayanmaktadır. Dolayısıyla da İslam her türlü baskı, zorlama ve huzursuzluğun engelleyicisi ve tek çözümüdür. Ancak son zamanlarda kimi çevrelerdeki İslam ahlakını bilmemekten kaynaklanan yanlış düşünceler nedeniyle bu gerçek göz ardı edilmekte ve İslam ahlakı toplumun refahı için sözde bir tehdit gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Oysa İslam ahlakına göre yaşayan bir toplumda;
*Baskı değil tam aksine huzur, hoşgörü, karşılıklı sevgi ve saygı hakim olur.
* Son derece kibar, ince düşünceli, alçak gönüllü, adaletli, güvenilir, uyumlu, etrafına huzur ve neşe veren bireyler yetişir.
*Farklı inançtan ya da düşünceden kişiler, devletin bütünlüğüne ve toplumun huzuruna bir tehdit oluşturmadığı sürece sahiplenilir. Bu kişilere karşı gerginlik oluşturulmaz. Farklı düşünceye ya da yaşam tarzına sahip kişileri kendinden ayrı görme, dışlama gibi cehaletten kaynaklanan gerilimli davranışlardan titizlikle kaçınılır.
Peki İslam ahlakının -tüm dünyadaki ön yargıların, karmaşanın ve ayrımcılığın çözümü olan- bu etkisi nasıl oluşur?
Geçmiş dönemlerde İslam ahlakının  bu olumlu etkisi toplumları nasıl aydınlatmıştır?
Barış ve Güvenliğin Kaynağı: İslam Ahlakı

islam huzur5
Kuran Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği bir kitaptır. Allah Kuran'da insanlara güzel ahlakı emretmektedir. Bu ahlakın temelinde ise, sevgi, şefkat, hoşgörü, adalet ve merhamet gibi kavramlar yer alır. "İslam" kelimesi, Arapçada "barış" kelimesiyle aynı anlama gelir. İslam dini, Allah'ın sonsuz merhamet ve şefkatinin yeryüzünde tecelli ettiği huzur ve barış dolu bir hayatı insanlara sunmak için indirilmiş bir dindir. Kuran ayetlerinde insanlar, yeryüzünde merhametin, şefkatin, hoşgörünün ve barışın yaşanabileceği tek hayat şekli olan İslam ahlakına çağrılmaktadır. Bakara Suresi'nin 208. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
“Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”
Ayette Rabbimiz, insanların “güvenliği”nin ve aralarındaki “barış”ın Kuran ahlakının yaşanmasıyla sağlanabileceğini bildirmektedir. Kuran ahlakına göre iman sahibi bir kimse, Müslüman olsun veya olmasın tüm diğer insanlara karşı iyi ve adaletli davranmakla, zayıfları ve masumları korumakla ve "yeryüzünde bozgunculuğu önlemekle" yükümlüdür. Bozgunculuk, yeryüzünde insanların güvenlik, barış ve huzurunu ortadan kaldıran her türlü durumdur. Hür bir iradeye, düşünce ve inanç özgürlüğüne sahip kişilere herhangi bir nedenden ötürü baskı yapmak da İslam ahlakına uygun olmayan ve toplum içinde bozgun çıkaracak bir davranıştır. Dolayısıyla, "...Allah, bozgunculuğu sevmez". (Bakara Suresi, 205) hükmünün bir gereği olarak Müslümanlar bu hatalı davranıştan titizlikle sakınırlar. Aksine Müslümanlar toplumun huzurunu
bozan kişileri ve faaliyetleri fikri bir mücadeleyle önlemekle, iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla, “yeryüzündeki bozgunculuğu” ortadan kaldırmak ve tüm insanlara huzur ve barış dolu bir ortam sağlamakla sorumludurlar. Allah'tan korkan bir insanın devletine, milletine, insanlığa en küçük zarar dokunduracak bir harekete dahi vesile olmasının veya göz yummasının söz konusu olmadığı çok açıktır.

Hakkı Batıl, Batılı Hak Göstermek Deccal’in Oyunudur
Ahir zamanda insanları inkara sürükleyen, din ahlakından uzaklaştıran, insanlar arasında fitne ve kargaşa çıkmasını sağlayan her türlü ideoloji ve düşünce sistemi, hadislerde  yeryüzünde kötülüğü organize edecek kişi olarak bildirilen Deccal’i temsil etmektedir. Deccal kelimesinin sözlük anlamlarından biri de "hak ile batılı karıştıran, sözü süsleyip batılı hak gösteren"dir. Deccal'in doğruyu yanlış, yanlışı doğru; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterdiğine işaret eden hadislerden bazıları şu şekildedir:
“Sonra Deccal çıkacak, beraberinde bir ırmak ve bir ateş bulunacaktır. (Onu inkar edip) Ateşine düşenin sevabı vacip olacak, (ona iman edip) ırmağına düşenin ise günahı vacip olacaktır. 1
“Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir... 2
Hadislerde de belirtildiği gibi, Deccal'in insanlara iyi olarak tanıttıkları aslında onların kötülüklerine ve hatta felaketlerine neden olacak şeylerdir; onlara kötü gibi gösterdiği değerler ise aslında onların iyiliklerine ve menfaatlerinedir. Ne var ki insanların bazıları, olayları Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine göre değerlendirmedikleri için, Deccal'in kendilerini iyiliğe çağırdığını sanarak ona tabi olacak ve asıl tabi olmaları gerekenlerden yüz çevireceklerdir. Bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu ise, Deccal'in oluşturduğu zulüm ortamı sayesinde anlayacaklardır. Bu nedenledir ki, Peygamberimiz (sav) insanları uyarmış ve Deccal'in kötü olarak gösterdiği şeyin iyi olduğunu bilerek hareket edilmesi gerektiğini bildirmiştir:
“Deccal çıkar. Beraberinde su ve ateş vardır. İnsanların su olarak gördüğü yakıcı bir ateştir. İnsanların ateş olarak gördükleri de soğuk ve tatlı bir sudur. Sizden her kim bunu idrak ederse ateşi tercih etsin; kendini ateşe atsın. Aslında o tatlı ve güzel bir sudur.” 3
Elbette Deccal'in bu hilesini en fazla kullanacağı konulardan biri, kendince din ahlakını kötü, kötülüğün kaynağı olan Deccaliyet sistemini iyi göstermesi olacaktır. Kuran ahlakını yeterince bilmeyen ya da tam anlamıyla yaşamayan insanlar, farkında olmadan Deccal'in din aleyhinde yürüteceği bu propagandaların etkisi altında kalabilir, İslam ahlakı hakkında asılsız ve yanlış düşüncelere kapılabilirler.
Deccal’in dikkat çekici özelliklerden biri de böylesine çirkin bir tutum içerisindeyken dahi "iyilik yapmak amacında olduğu" yalanını söyleyebilmesidir. Hadislerde işaret edildiğine göre Deccal, yeryüzünde kötülüğü yaygınlaştırmayı hedeflemesine rağmen insanların iyiliğini istediğini öne sürecektir. Şüphesiz bu büyük bir yalandır. Samimi olarak iman edenlerin, Deccal'in din ahlakından uzak bir hayata, ahlaksızlığa ve kötülüğe olan bu çirkin davetine karşı verecekleri cevap ise açıktır. Ayette şöyle bildirilmiştir:
De ki: "Bize yararı ve zararı olmayan Allah'tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki: "Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk." (Enam Suresi, 71)
Kaynak:
1 Ebu Davud, Fiten 4244, 2/497; İbni Ebi Şeybe, Musannef, Fiten: 5, 8/591
2 İbn-i Mace, 4075, 4076; Tırmizi, Fiten: 59, no. 2240, 4/510
3 Müslim; Büyük Fitne Mesih-i Deccal, Saim Güngör,  s. 13

İslam Ahlakında İnanç Özgürlüğü Esastır

islam huzur4
İnsanların bir dine inanmaya veya o dinin ibadetlerini uygulamaya zorlanması, İslam'ın özüne aykırıdır. Çünkü İslam'da samimi iman, “özgür irade” ve “vicdani bir kabul” ile mümkündür. Elbette Müslümanlar birbirlerini Kuran'da bildirilen ahlaki vasıfların uygulanması için teşvik edebilirler. Kuran ahlakının, en güzel sözle anlatılması veya hatırlatılması, tüm iman edenlerin üzerine yükletilen bir sorumluluktur. Ancak iman edenler "... Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır..." (Nahl Suresi, 125) ayeti doğrultusunda din ahlakının güzelliklerini anlatır, fakat "Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir..." (Bakara Suresi, 272) ayetinin de bilincinde davranırlar. Asla zorlamada bulunmaz, insanlar üzerinde maddi ya da manevi baskı uygulamazlar. Ya da karşılığında dünyevi çıkarlar teklif ederek, kişiyi din ahlakını yaşamaya yönlendirmezler. Çünkü Yüce Allah’ın bildirdiği ibadetleri uygulayıp uygulamama, iman edip etmeme kararı kişinin kendisine aittir. Nitekim Allah Kuran'da iman edenlere şöyle buyurmuştur:
“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kaf Suresi, 45)
Ayrıca insanların ibadet yapmaya zorlandıkları bir toplum modeli, Allah Katında da makbul olmayabilir. Çünkü inanç ve ibadet, sadece Allah'a yönelik ve kişinin kendi seçimiyle olduğunda bir değer taşır. Eğer bir sistem insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar o sistemden korktukları için görünüşte dindar olabilirler. Din ahlakı açısından makbul olan ise, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda Allah rızası için din ahlakının yaşanmasıdır.
"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur.  Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır..." (Bakara Suresi, 256)

İslam’da Zorlama ve Baskı Yoktur
İslam, insanların düşünce ve yaşam özgürlüğünü sağlayan ve güvence altına alan bir dindir. Yüce Allah insanlar arasında gerginliği, anlaşmazlığı, birbirlerinin hakkında olumsuz konuşmayı ve hatta olumsuz düşünceyi (zan) dahi engelleyen ve yasaklayan hükümler indirmiştir. En önemlisi de her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimiz şiddet eylemlerini kesinlikle yasakladığı gibi, insanların üzerinde fikri olarak en ufak bir baskı kurulmasını dahi yasaklamıştır:
"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır." (Bakara Suresi, 256)
"Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin." (Gaşiye Suresi, 21)

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in Hayatından Hoşgörü Örnekleri

islam huzur2
Müminler ancak hoşgörülü, barışçıl ve adil davrandıkları zaman Allah Katında bir hoşnutluk kazanacaklarını bilirler. Sevgili Peygamberimiz (sav) de yaşadığı dönem boyunca İslam ahlakının yayılması için çaba harcarken hiçbir ayrım yapmadan her insana eşit, hoşgörülü ve barışçıl bir tavır sergilemiştir.
Hz. Muhammed (sav)’e peygamberlik görevinin ilk verildiği dönemde Arabistan'da, özellikle de Mekke'nin toplumsal düzeninde, birçok sorunlar vardı. "Cahiliye dönemi" olarak adlandırılan İslamiyet’ten önceki bu zamanda, ırklar, dinler ve farklı düşünceden insanlar arasında çok şiddetli bir ayrım ve bu ayrımdan kaynaklanan huzursuzluklar, farklı dinlere mensup kavimler arasında hoşgörüsüz bir ortam, aşiret kavgaları, adaletsiz bir ekonomik düzen, yağmalamalar, zengin ve fakirler arasında çok büyük uçurumlar ve daha pek çok adaletsiz uygulamalar mevcuttu. Adalet sağlanamıyor, zayıf olanlar gücü ve parası olanlar tarafından olabildiğince eziliyor, insanlara ırkları, dinleri, dilleri ve yaşam tarzları yüzünden zulmediliyordu. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) böylesine cahil bir kavme doğruları anlatmak ve onları güzel ahlaka davet etmek için gönderilmiştir. Hz. Muhammed (sav)'in tebliği ve güzel ahlakı tüm Arap Yarımadası’nda çok büyük bir etki uyandırmış ve onun döneminde insanlar akın akın İslam’ı kabul etmişlerdir. Kuran'da bildirilen adil hükümler, güzel ahlak, hoşgörü ve barış, sosyal hayata bir düzen ve huzur getirmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Hz. Muhammed (sav)'in, Yüce Allah’ın "...insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor..." (Nisa Suresi, 58) ayeti gereği, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın adaleti korumasıdır.
Peygamber Efendimiz (sav) Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra da, çok farklı insan topluluklarıyla karşılaşmıştır. Böyle bir ortamda Hz. Muhammed (sav), toplumsal birliği ve barışı sağlamak amacıyla Medine'deki çeşitli dinlerin ve düşüncelerin mensuplarını  sosyal sözleşmelerle kaynaştırmış, yüzden fazla topluluk ile bazen mektupla bazen de bizzat kendisi konuşarak çeşitli anlaşmalar yapmış, onlarla uzlaşmaya varmıştır.1 T.W. Arnold, Peygamber Efendimiz (sav)’in kurduğu bu toplumsal birliğin önemini şu şekilde ifade etmektedir:
"Önceleri tek bir emire kesinlikle itaat etmemiş olan o Arabistan, birdenbire siyasi bir birlik haline geliverdi ve o mutlak amire kendisini teslim etti. Yüz kadar küçük sosyal gruptan meydana gelmiş olan ve sürekli olarak birbirleriyle karşılıklı düşmanlıklarda bulunan küçük-büyük nice kabilelerden Hz. Muhammed (sav) bir birlik meydana getirdi." 2
Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın emirlerini eksiksizce uygulaması sonucunda ortaya çıkan bu güzel ahlak örnekleri, elçilerin sosyal hayata getirdikleri hoşgörülü, barışçı, huzurlu düzeni de tarif etmektedir. Kuran ahlakının eksiksizce yaşandığı bir ortamda ise aynı yukarıdaki örnekte gördüğümüz gibi kardeşçe ve huzur içerisinde bir yaşam sağlanacağı açıktır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Farklı Fikir ve Kültürlere Gösterilen Saygı

islam huzur1
Bir toplum içinde barışın ve huzurun sağlanması için atılacak en önemli adım, farklı inanç, düşünce ve kültürlere sahip kişilerin kimliklerini değiştirmeye çalışmadan onlara ve inançlarına saygı göstermektir. Tarihte mükemmel bir “birlikte yaşama sistemi” kurmuş olan Osmanlı İmparatorluğu bunun en güzel örneğidir.
Osmanlı dönemi; yönetimi altında yaşamış her inançtan, her fikirden insan için bir mutluluk devridir. Altı yüzyılı aşkın bir süre Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde yaşamış olan her kültürden, dinden ve ırktan insan barış ve huzur içinde yaşamış, hiç kimse inancından ya da kimliğinden dolayı haksızlığa uğratılmamıştır. Çünkü Osmanlı için sadece Müslüman ve Türk olan halkın rahatı ve mutluluğu değil, kendisine tabi olan her dilden ve her dinden insanın rahatı ve mutluluğu aynı şekilde önemli olmuştur. İslam ahlakının bir gereği olarak Osmanlı padişahları, kendilerinden yardım isteyenlere, hangi fikirden ya da inançtan olduklarına bakmadan, iyi amaçlar için yardım etmiş  ve bunun Allah'a karşı olan sorumluluklarından biri olduğunun bilincinde davranmışlardır. Böylece Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey'den başlamak üzere Fatih Sultan Mehmet ve diğer padişahlar adil yönetimleri ile tüm insanlığa örnek olmuşlardır. Onların zamanlarında her dinden, her düşünceden insan birarada huzur içerisinde yaşamıştır. Toplum içerisinde ırk, dil ve etnik kimlikler nedeniyle bir ayrım olmamış, insanlar birbirleriyle kaynaşmış ve toplumun çeşitli kesimleri arasında sosyal adalet sağlanmıştır. Hatta Fatih Sultan Mehmet döneminde herhangi bir mücadeleye dahi girmeden kendi istekleriyle  Osmanlı’ya sığınan toplumlar olmuştur. Bu da insanların onun İslam ahlakından kaynaklanan adil yönetiminden ne derece hoşnut olduklarını göstermektedir.
Avrupalı tarihçi Richard Peters İslam ahlakını büyük bir ihlasla yaşayan Türklerin yüzyıllar boyunca ele geçirdikleri tüm ülkelerde nasıl bir adalet örneği temsil ettiklerini de şu sözleriyle dile getirmiştir:
"Türkler asırlar boyunca birçok millete hakim oldular, fakat onları asimile etmeye asla gayret etmediler. Onlara hürriyet verdiler ve din ve kültürlerinin yaşanmasına müsaade ettiler." 3
Tüm bu örnekler açıkça göstermektedir ki; Osmanlı sınırları içinde, aynı topraklar üzerinde her milletten, dinden ve kültürden insan, kavga ve bozgunculuk olmadan huzur içinde yaşamıştır. Osmanlı yöneticileri şayet toplumu oluşturan bu farklı gruplara karşı adaletli bir yönetime sahip olmasalardı, elbette böyle köklü imparatorluklar kuramaz ve bu insanları asırlar boyu birarada tutamazlardı. Ancak görmekteyiz ki, bu imparatorluk İslamiyet’in kendilerine kazandırdığı yüksek idealler ve hasletler neticesinde, son derece ileri bir kültür ve medeniyet seviyesine ulaşmıştır.
Sonuç: Müslümanların  Uzlaştırıcı ve Hoşgörülü  Ahlakı Toplumu Bütünleştirir

islam huzur
Yazı boyunca verilen örnekler göstermektedir ki Müslümanlar birlikte yaşadıkları, farklı din ve kültürlere sahip topluluklara adil, hoşgörülü ve barışçıl davranmakla yükümlüdürler. Dolayısıyla bir süredir gündeme gelen yanlış bir izlenimin aksine Kuran'da emredilen güzel ahlakla ye tişen bir Müslüman, herkese İslam'ın öngördüğü sevgiyle yaklaşır; estetiğe ve sanata değer verir, olaylar karşısında her zaman uzlaştırıcı, gerilimi azaltan, kucaklayıcı, itidalli davranışlar sergiler. Böyle üstün ahlaklı insanların oluşturdukları toplumlarda ise, Allah’ın izniyle son derece gelişmiş bir medeniyetin, yüksek bir toplumsal ahlak, neşe, huzur, adalet, güvenlik, bolluk ve bereketin hakim olacağı açık bir gerçektir.
Bazı kişiler bu gerçekleri bilmedikleri ya da yanlış bilgilendirildikleri için İslam ahlakı hakkında bugüne kadar yanlış zanlarda bulunmuş olabilirler. Fakat İslam ahlakının modernleşmeye, inanç özgürlüğüne, düşünce hürriyetine, devlete ve millete zarar vermediği sürece her türlü fikirden insana sevgi ve saygı ile yaklaşmaya vesile olduğunu öğrendikleri ve tecrübe ettikleri zaman Allah’ın izniyle bu tutum ve düşünceleri tamamen ortadan kalkacaktır. Sonsuz merhamet ve kudret sahibi Rabbimiz bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
“De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur."” (İsra Suresi, 81)

"Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin."
(Gaşiye Suresi, 21)

DİNDE BASKI VE ZORLAMA YOKTUR - Ebru Altan


İslam dini, sevgi, barış, güzellik dinidir. İslam’da düşünce hürriyeti ve hoşgörü vardır. İslam insanların fikir, düşünce ve yaşam özgürlüğünü açıkça sağlayan ve güvence altına alan bir dindir. İnsanlar arasında gerginliği, anlaşmazlığı, birbirlerinin hakkında olumsuz konuşmayı ve hatta olumsuz düşünceyi dahi engeller.
İslam dinini yaşayan insanlar, güzel dinimizin özünü gördükleri için, Allah’a derin imanlarından dolayı bir heyecan ve şevk içinde olurlar. Bu, bir gönül kabulüdür, din samimiyetle yaşanır. İslam’a olan bağlılığın kaynağı Allah’a olan coşkulu aşktır. Bir Müslüman, Allah’a olan aşkı sebebiyle 5 vakit namaz kılar, Allah’a olan aşkından dolayı ibadetlerini düzenli yerine getirir ve büyük bir istekle Kuran ahlakına göre yaşar. Allah, Kuran’da Müslümanların bu özelliğini “gönülden Allah’a yönelenler”, “gönülden katıksız bağlılar” ifadeleriyle haber vermiştir.
Din insana pek çok güzellik sunar. Bu güzelliklerin en başında sevgi ve saygı gelir. Herkes karşı tarafın inancına saygı duyar. Herhangi bir baskı, zorlama olamaz.
İnsan aklını ve vicdanını kullanarak Allah’ın yüceliğini ve büyüklüğünü kavrayabilir, bu gerçeği Allah Kuran’da belirtmiştir. Hiç kimse bir başkasına dini zorla ve baskıyla kabul ettiremez. Allah’ın “iyiliği emret, münkerden sakındır” (Lokman Suresi, 17) hükmü gereği sadece insanları güzel sözle Allah’ın yoluna davet ederler. İmanı kalbe yerleştirecek olanın Yüce Rabbimiz Allah olduğunu unutmaz ve herkesi seçiminde özgür bırakırlar..
Baskı yoluyla yapılan ibadetler, korku ve zorlama ile gösterilen güzel ahlak elbette ki samimi olmayacaktır. Mesela bir insan baskı yöntemiyle İslam’a döndürülmeye çalışılırsa, baskı yoluyla ibadete zorlanırsa, bu onu bir müslüman yapmaz hatta tam tersine etki ederek, dine karşı ve zarar vermeye  çalışan biri haline getirebilir.. Ve bu şekilde İslam’ın tamamen karşı olduğu bir yapı ortaya çıkar.
İslam ahlakının tebliğ edilmesi ve İslam’ın hükümlerinin, sunduğu güzel ahlakın tanıtılması her Müslümanın üzerine düşen farz ibadetlerdendir, fakat bu, Kuran’ın hükmüne göre, asla baskı yoluyla gerçekleşemez. Sadece insanlar dine davet edilir ve bu güzel sözle yapılır. Aynı şekilde Kuran, Hıristiyanlara da Musevilere de tebliğ edilir, fakat bu kişiler eğer kendi dinlerini yaşamakta ısrar ederlerse, artık Kuran’a göre, onlara yönelik bir zorlama söz konusu olamaz.
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)

Önemli Not:

İMANINI, ALLAH'A OLAN YAKINLIĞINI, BİLGİSİNİ, DERİNLİĞİNİ ARTIRMAK İSTEYEN KARDEŞLERİMİZ "AKADEMİ" ALBÜMÜNÜ MUTLAKA TAKİP ETSİNLER.
DÜNYA HAYATI KISA. DÜNYA'YA SADECE ALLAH'A YAKLAŞMAK İÇİN GELDİK. ÖLÜM HER AN GELEBİLİR. O YÜZDEN VAKTİMİZİ MÜMKÜN OLDUĞUNCA İYİ DEĞERLENDİRELİM İNŞAALLAH.

Dua Köşesi

...Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil. (Fatiha Suresi, 4-7)

"Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır"... (Bakara Suresi, 126)

... "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin" (Bakara Suresi, 127)

Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin. Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin. (Bakara Suresi, 128-129)

..."Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru"... (Bakara Suresi, 201-202)

..."Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 250)

"... Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara Suresi, 286)

"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen... (Al-i İmran Suresi, 8-9)

"Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru" (Al-i İmran Suresi, 16)

..."Rabbim, karnımda olanı, "her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak" Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen"...(Al-i İmran Suresi, 35)

..."Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin"...(Al-i İmran Suresi, 38)

"Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz."(Al-i İmran Suresi, 53)

..."Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et"... (Al-i İmran Suresi, 147)

..."Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu "hor ve aşağılık" kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur. Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür. Rabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık' kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin." (Al-i İmran Suresi, 191-194)

..."Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahitlerle birlikte yaz." (Maide Suresi, 83)

..."Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız." (Araf Suresi, 23)

..."Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf Suresi, 151)

"... Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın." (Araf Suresi, 89)

"... Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür." (Araf Suresi, 126)

"... Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik... (Araf Suresi, 155-156)

..."Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma. Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar." (Yunus Suresi, 85-86)

..."Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler." (Yunus Suresi, 88)

"Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat." (Yusuf Suresi, 101)

..."Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler. Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrahim Suresi, 37-38)

..."Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge." (İsra Suresi, 24)

..."Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarışla çıkar ve katından bana yardımcı bir kuvvet ver." (İsra Suresi, 80)

..."Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl). (Kehf Suresi, 10)

..."Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısırdır. Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl." ...(Meryem Suresi, 2-8)

"Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur. Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve müminleri bağışla" (İbrahim Suresi, 40-41)

..."Rabbim, benim göğsümü aç. Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz; ki söyleyeceklerimi kavrasınlar. Ailemden bana bir yardımcı kıl. Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Böylece seni çok tesbih edelim. Ve seni çok zikredelim. Şüphesiz sen bizi görüyorsun." (Taha Suresi, 25-35)

..."Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum"...(Enbiya Suresi, 87-88)

..."Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın." (Enbiya Suresi, 89)

..."Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen, Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma." (Müminun Suresi, 93-94)

..."Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun."..."Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, sen konuklayanların en hayırlısısın." (Müminun Suresi, 28-29)

"Rabbim"..."Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et." (Müminun Suresi, 26)

..."Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et." (Müminun Suresi, 39)

..."Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım. Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim." (Müminun Suresi, 97-98)

..."Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Müminun Suresi, 118)

..."Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,"...(Furkan Suresi, 74)

..."Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat; sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver. Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl. Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır. Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme." (Şuara Suresi, 83-87)

..."Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı. Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan müminleri kurtar." (Şuara Suresi, 117-118)

..."Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19)

..."Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla." ..."Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkarlara destekçi olmayacağım." (Kasas Suresi, 16-17)

..."Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar"(Kasas Suresi, 21)

..."Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım." (Kasas Suresi, 24)

..."Rabbim, fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et." (Ankebut Suresi, 30)

..."Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et." (Saffat Suresi, 100)

..."Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen, karşılıksız armağan edensin." (Sad Suresi, 35)

..."Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından herşeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru. Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok ki onlara (bunu) va'dettin; babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Gerçekten Sen, üstün ve güçlü olansın, hüküm ve hikmet sahibisin. Ve onları kötülüklerden koru. O gün Sen, kimi kötülüklerden korumuşsan, gerçekten ona rahmet etmişsin. İşte büyük "kurtuluş ve mutluluk" budur. (Mümin Suresi, 7-9)

..."Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım."...(Ahkaf Suresi, 15-16)

..."Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)

..."Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve "içten sana yöneldik." Dönüş sanadır. Rabbimiz, bizi inkar edenler için bizi fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin." (Mümtehine Suresi, 4-5)

..."Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrim Suresi, 11)

..."Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma. Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar." (Nuh Suresi, 26-27)

"Rabbim, beni, annemi, babamı, mümin olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma." (Nuh Suresi, 28)

..."Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?... (Furkan Suresi, 77)